
Bazen biri ismimi söylediğinde, kimi çağırdığını tam olarak çıkaramayabiliyorum. O ses, hangi “ben”i istiyor, bilemiyorum. Bulunduğumuz ortamlar, beraber olduğumuz insanlar ya da bu insanlarla olan iletişim biçimimiz, farklı versiyonlarımızın oluşmasına zemin hazırlıyor. Aynı zamanda bu durum, inşa ettiğimiz kimliğimizin ne kadar evrilip ne derece esneyebileceğini de gözler önüne seriyor.
Eğer insan zihnini bir bahçe gibi düşünürsek, şöyle bir metafor kurmak mümkün: Bahçenin toprağı aynı kalır ama sahibi o toprağa ne ekerse içerideki düzen ona göre şekillenir. Kimi zaman o bahçe çiçeklerle donatılır, kimi zaman ise tohumlar mahsul vermez. Bu döngüde, kullanılan tohum gibi bizden kaynaklı, değiştirilebilir etkenler olduğu gibi; havanın durumu gibi kontrol edemediğimiz dışsal etkenler de devreye girer.
Hayatın farklı anlarında, farklı benliklerimizin devreye girmesi belki de kaçınılmaz. Bazen sadece sessiz kalmak için bir benlik oluştururuz, bazen bir kalabalık içinde kaybolmamak için daha yüksek sesli bir versiyonumuzu ortaya koyarız. Bizi yöneten şey bazen korkularımız, bazen de yalnızca kabul görme isteğimiz olur. Bu süreçte, en çok yorulan şey çoğu zaman kendimizle kurduğumuz bağdır.
Bir noktadan sonra, “doğallık” kavramı da bulanıklaşır. Çünkü her versiyonumuz bir başka duruma doğal görünür. Gülüşümüz sahici midir yoksa öğrenilmiş bir cevap mı? Suskunluğumuz sığınak mı, yoksa ifade eksikliği mi? Bu sorular kafamızda dönüp dururken, gerçek olanı bulmak gitgide zorlaşır. Belki de o yüzden, bazen en çok kendimize yabancı hissederiz. Çünkü her seferinde başka biri gibi yaşayıp, sonra o kalabalığın içinden gerçek kendimizi seçmeye çalışırız.
Sosyal çevremizden gelen beklentiler, yaşadığımız kırılmalar, hayal kırıklıkları ya da sadece birilerine “yeterli” görünme çabası; tüm bunlar zihnimizin bahçesini etkiler. Her yeni ortamda, her yeni ilişkide, o toprağın rengi biraz değişir. Kimi yerler daha kolay yeşerir, kimisi uzun süre kurak kalır.
Ama şunu hatırlamak iyi gelir: Bahçenin sahibi biziz. Ne ektiğimize, neyi sulayıp neyi budadığımıza karar verebiliriz. Havanın değişeceğini öngöremeyiz belki, ama hangi fırtınada neyin ayakta kalacağına biz karar verebiliriz. Her versiyonumuz bizden bir parça taşısa da, neyin büyüyüp neyin solacağına yön veren hâl hâlâ içimizdedir.
Ve belki de mesele, en “gerçek” versiyonu bulmak değil; en çok büyümek istediğimiz benliği seçmekte saklıdır.
“Ben kimim ki aynaya baktıkça çoğalıyorum.”
— Didem Madak