
Gece yarısını çoktan geçmişti.
Uykuyla uyanıklık arasında, birden yağmur başladı.
Şimşekler çakıyor, gök gürültüsü hemen cevap veriyordu.
Hava bir anda değişmişti.
Kavurucu sıcak gitmiş, yerini üşüten bir rüzgâr almıştı.
Camdan dışarı bakarken düşündüm.
Aslında mesele yağmur ya da gök gürültüsü değildi.
Mesele, o ansızın gelen serinlikti.
İçine işler.
Üşütür ama sadece bedeni değil, ruhu da.
Ve böyle gecelerde hayat da bir başka akıyor sanki…
Ağırlaşmıyor, aksine hafifliyor.
Kimse senden bir şey beklemiyor.
Hiçbir yere yetişmen gerekmiyor.
Zaman bile sanki bir anlığına duruyor.
Ve yalnızlık, bir eksiklik değil;
kendinle baş başa kalmanın sessiz ayrıcalığı oluyor.
Ben fark ettim ki…
Bazı insanlar da mevsimler gibi geliyor hayatımıza.
Sabah güneş gibidirler, içini ısıtırlar.
Ama gün bitmeden hava kararır, yağmur başlar.
Ne olduğunu anlayamazsın.
Daha dün sıcaktı, dersin.
Oysa her şey değişmiştir bile.
Bazen insanlar gitmez…
Sadece değişirler.
Ve sen, nedenini bilmesen de o soğukluğu hissedersin.
Bazı insanlar sadece bir mevsimliktir.
Onları yanında tüm yıl taşıyamazsın.
Taşırsan, yaz ortasında kış yaşarsın.
Donarsın.
İçinden çıkamayacağın bir sessizliğe düşersin.
Ama sonra zaman geçer.
Mevsimler değişir.
Güneş yeniden doğar.
Yağmur yeniden yağar.
Ve sen… yeniden başlarsın.
Çünkü artık biliyorum ki,
Her güzel şey sonsuza kadar sürmek zorunda değil.
Ama bu onların kötü bittiği anlamına da gelmez.
Bazen bitişler sadece bir yenilenmenin habercisidir.
Ve bazen…
En derin sessizlik,
en net cevaptır.