Etrafı sessizlik sarmıştı. Tam dokunacaktı ki bunun yanlış olabileceğini düşündü. Geri adım attı ve dönüp arkasını gitti. Küçük de olsa bunun yanlış olma ihtimali vardı ve o bu riski alamazdı. Fakat son bir kez dokunma fırsatını kaçırmıştı. Şimdi her yerde bir uğultu var. Kulakları tırmalıyor. Fakat kimseyi görmüyordu. Çünkü sadece kendi evinde bir odaya sıkışmıştı. Etraf çok kalabalıktı ama onu fark eden kimsecikler yoktu. Kimsenin yanına gidemiyor, kimseyi çağıramıyordu. Neden ellerini geri çekmişti ki? Her şeye garantici yaklaşmaya çalışmak ne kadar yanlışmış. Oysa şimdi yanında olabilirdi. En azından tek bir kişiye bile olsa dokunması, paylaşması serbest olacaktı.
Bir gün daha geçti. O da ne? Evin balkonundan görünen bir çocuk parkı ve birkaç ağaç vardı. “Ne kadar da güzelmiş” diye aklından geçirdi. Kimsecikler yok. Belki de bu nedenle görmüştü ağaçları. Oysaki bu evde 4 yıldır oturuyordu. “O kadar bencilmişim ki, her şeye sahip olabileceğime inandım” dedi kendi kendine. Belki de asla düzeltemeyeceği bir sürece girmişti. Ne zaman bitecekti bu? 1 yıl 3 yıl. Oysa bu hayatta ne kadar yaşama hakkı kalmıştı? O kadar bekleyemezdi? Çok mu geç olmuştu? Biri yardım etmeli! Haberleri açıyor ve daha da karamsarlaşıyordu. Gidişatın daha kötüye gittiğini düşündü. Ağlıyordu. Yiyecek bir şeyler için dışarı çıkması gerekiyor. Offf. Bir ekmek alacaktı, fakat dönüşte tüm kıyafetlerini değiştirip duş alması gerekiyordu. Ayrıca içindeki korkuyu temizlemesi saatler alıyordu. Nasıl bir duruma düşmüştü? Dışarı çıkacağım demeye utandığı bir döneme gelmişti. Her gün yüzlerce insanın ölüm haberi, tüyleri ürpertiyordu. Eskiden gezdiği yerleri paylaşırken, şimdi gizlice geziyor ve birine söylemeye utanıyordu. Evde yaptıklarıyla övünebilmek için bir şeyler yapmaya çalışıyordu.
Günler geçti. Artık herkes tek tipti. Ağızlar kapalı fakat gözlerde kapanmıştı. Kimse kimseyi görmüyordu. Kalabalıktı ama herkes birbirinden korkuyordu. Bu nedenle yine yalnızdık ve evdeydik. Balkonda kahve içmek inanılmaz güzel bir duyguymuş. Saçma sapan olduğunu düşündüğü şeylerden haz alacağını hiç düşünmemişti. Kağıda bir şey çizmek, uzun süre görüşmediği yakınlarını arayıp sohbet etmek, evi temizlemek, ev de kendine bakım yaparak oturmak, belgesel izleyip ilginç hikayeler okumak… O bunları sevmezdi ki. Şimdi her gün evde bunları yaparak nasıl keyifli vakit geçirdiğini anlatacaktı herkese.
Sanırım bir yıl oldu. O sık sık görüştüğüm insanlarla arasında kocaman bir mesafe oluştu. Galiba o bağlılık, bağımlılık geçmişti. Artık tek başına da keyiflenmeyi biliyordu. “O olmazsa yaşayamam” sözünün, beynimizde taht kurmuş yerleri sarsılmıştı. “Kendimiz ne kadar önemliymişiz” i kavradı. Gördüğü yerlerin ne kadar güzel olduğunu ve uzun uzun bakmayı öğrendi.
Sadece o da değil. Tüm dünya bunu kavramıştı. Eski hayatı mı istiyoruz? Buna şu an kimse cevap veremiyordu? Evet; herkes sağlıklı bir yaşam olsun ama farklı bir gidişat olsun istiyordu. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.
Değer verdiğimiz her şeyi ölmeden kaybetmiştik. Çocuklar daha da mutsuz büyüyecekti. Sadece ölümün sevdiklerimizden ayırmayacağını anlamıştık. Yaşadığımız her günü daha mutlu geçirmek için bir oyundu bu. Kimisi kaybetti, kimisi hala savaşıyor.
Eda SiSMaN İzmiR 07.09.2020