Bir meta satın almanın ardındaki insanî duygusal mekanizmanın, tüketici toplumu psikolojisinin çarkını nasıl döndürdüğüne dair bir ipucu sunar Berger, Görme Biçimleri adlı kitabında bize. Bütünleşmemiş, tamamlanmamış kişiliklerimizin evhamlı ihtiyacı haline gelen, bir eksikliği giderme yanılsaması, kıskanılma ihtiyacı, bir arzunun nesnesi olma hayali bize sadece metaları değil; deneyimleri, üzerimize giymek istediğimiz sıfatları, karakterleri, personaları ve kimlikleri de satar. Diğer bir deyişle, onları satın aldığımız yanılgısıyla bizi, gösteri dünyasının döngüsüne ait bilinçsiz kurbanlar kılma yoluna çıkarır.
Bilinçsiz derken neyden bahsediyoruz? Kendi özgün kimliğini yaratamamış; yaratması engellenmiş ve sürekli bazı kalıpların içine sokularak var olmayı (genellikle istemsizce) alışkanlık haline getirmiş insanların bitmek bilmez, bir ölçüde nevrotik kısır döngüsünden. Çoğunlukla bir döngüye kapılıp gittiğimizin farkında olmadan, o döngüde gittikçe bir yere ulaşacağımız sanrısıyla devam ediyoruz. Anlık zevklerin, beğenilmelerin ve umutların yemlenmesiyle kendimizi bu döngünün daha da esiri ettiğimizin farkında değil miyiz? Devam etmek zorunda olduğumuzu, çünkü devam etmezsek boşluk ve bilinmezliğe sürüklendiğimizi hissediyoruz.
Kendine bir kimlik oluşturmak yerine hazır olan seçenekler arasından bir tanesini satın almak çoğu zaman yaptığımız. Çünkü hazırda sunulanı almak bize, aldığımızda ne olabileceğimizin hayalini kurdurarak, hemencik demosunu gösterme yanılsamasıyla kendini satar Berger’in de dediği gibi. Dönemin en pahalı ve sükseli X marka elbise reklamını gören bir kadın, kendisinin reklamdaki mankene verdiği hayran dolu bakışlarının hayalini satın alır. Arzusu, o elbiseyle yolda yürürken erkeklerin kendisine göstereceği hayranlık dolu süzüşleri, kadınlarınsa kıskançlık dolu kaçamak bakışlarıdır. Bu bakışlarla elbise “müşterisi” arzulandığını ve onaylandığını hisseder. Neden sonra, belki nesneyi bir- iki kez kullandıktan bir süre sonra bu tatmin duygusu onu ilk günkü kadar doyurmayacak; kendi üzerindeki gözleri ve ilgiyi kaybettiği hissiyle onu yeni nesnelere sahip olmaya yöneltecektir. İçindeki bir his bunun sadece geçici bir çözüm olduğunu bilmesine rağmen, nefessiz kalmış biri misali, en azından ona kısa bir süre de olsa nefes aldıracak “oksijen maskesine”; yeni bir nesneyi satın almaya yönelir. Birkaç benzer deneyimden sonra, artık bağımlılık yapıcı döngüye dalmıştır ve ilk başta belli belirsiz hissettiği, bunun geçici bir çözüm olduğunu bildiği hissini bile unutmuştur. Kendine rol yaparak başka bir kimliğe bürünmüş, özünden kopmuştur ve küçük hazlarla/ hayallerle yaşamayı yeğler yönde kararı kendisinin verdiğinin farkında bile değildir. Kendisine özgü bir çizgi/ tarz, “markasız” bir benlik oluşturmanın ayıplanma, hatta sadece kayıtsızca beğenilmeme riskine giremeyeceği endişesiyle, o markanın kendisi yerine konuşmasını, hatta kimi zaman büyük puntolarla bağırmasını tercih eder; konuyu kısa yoldan kapatır.
Kimliğimizi maskelemesi için satın aldığımız metalar, sadece “markalardan” mı ibaret? Hayatımızda isimleşmiş şeyleri, çoğumuzun bizi tanımlamasına izin verdiğimiz şeyleri düşünelim… Kendimizi rahat hissetmediğimiz yeni bir arkadaş ortamına girdiğimizde kendimize konfor alanı yaratmak için bahsettiğimiz şeyleri düşünebiliriz: Belki gittiğimiz okul, mezuniyet derecemiz, mesleğimiz, hatta bir yakınımızın “başarılı “ gördüğümüz mesleği, oturduğumuz semt, kullandığımız araba, bildiğimiz diller, gösterişli dövmelerimiz, aylık okuduğumuz kitap “sayısı”, karantina döneminde kaç tane kitap yazdığımız, hatta edindiğimiz bazı “ezbere” bilgilerimiz bile bazen gerçek kimliğimizin önüne geçip onun savunma kalkanı olmaya kalkışabilirler. Bizim için özündeki anlamından kopup toplumsal hayattaki boşluk doldurma ihtiyacını karşılayan her tanım, bizi kendine bağımlı kılma yolunda ilk adımı atmış olur.
Tenimize kazıttığımız dövmeler bile, hangi bağlamda ve ne içsel amaçla yaptırdığımıza bağlı olarak bu sınıfa girebilir, kazanmayı istediğimiz “markaların” logosuna dönüşebilir. Böyle durumlarda, x marka olduğunu bağıran bir gömlek giymekle, yaptırdığı dövmeyi herkese göstermek için teşhir edici giysiler giymenin bir farkı yoktur. Dövmeye sahip olmak isteyen kişi, dövmenin kendisinden ya da anlamından çok, dövmeli insanların sahip olduğunu düşündüğü / düşündürtüldüğü kendince bir olguyu satın almak istiyor olabilir. Eğer böyle bir durumda kendimizi yakalarsak, o dövmeyi/ tanımı derimize, maskemize yaptırmayı durdurmaktan ve kendimizi bu duygudan dolayı yargılamaktan ziyade, içimizde bunu yapmamıza neden olan olguyu, duyguları yakalayıp tanımlayalım; o bizi zoraki ve kalıplaşmış bir biçimde tanımlamadan önce. Ancak bu şekilde, onları standart bir yapı olarak benliğimize ithal etmekten çıkarıp, kendimize özgü, bilinçli ve cesur bir şekilde benliğimize mal edebiliriz.
Ocak 2021