içinde ,

Kendine Yüklenme

Bir geçiş sürecinde gösterilen davranışlar gerçek davranışlardır. Bir yara, canının ne kadar tatlı olduğunu hatırlatır. Bir kayıp sana korkularının varlığını haber eder. Bir arzun bencilliğini ortaya çıkarır. Bir ihtiyaç başını öne eğdirebilir. Bir aşk inşa ettiklerini mahvetmeye ya da daha iyisini yapmaya yeter.
Aslında hepimiz ne yaşadığımızın farkındayız. Tepkilerimizin, korkularımızın, heyecanımızın farkındayız. Sadece sorarak cevabını duymak istemiyoruz. “İstemeden yaptığımız” şeylere bayılırız. Dilimiz “yanlışlıkla” dese de aslında bir daha olsa bir daha yaparız. Acıdan keyif alan yanlarımızı seviyoruz. Benlik duygusunu seviyoruz. Yapılan her şeyde hep “bir haklı nedenimiz” vardır. Neticede herkes insan. Hepimiz biliyoruz neyi niçin yaptığımızı. Bir hareket bir duyguyu doğuruyor ve doğan duygu başka bir hareketi tetikliyor. Bu artarak şiddetli olabildiği gibi tersine yumuşatabiliyor.
Her şeyi anlarım ve belki bir kalıba sokabilirim fakat, sonuç alamadığımız şeyleri ısrarla neden yaparız onu anlamak zor. Acıyı seven yanlarımızdan kaynaklı mı yoksa kabul edememek mi? Tepkimiz neden gitgide sertleşir? Hiç düşündük mü “gitgide” diye başlayan her şeyin bizi daha da zora soktuğunu. Gitgide sinirlenmek, gitgide umutsuzluğa düşmek, gitgide büyüyen aşk-tutku, gitgide açtığımız mesafeler vs vs … Git ama duygularının ağrıdığı yerde dur ve dinlen. Bu seni kendine getirecektir. Gide gide bir yere varamayacağınızı anladığınızda, kangren olan bu duygularınız kurtulacaktır. Öfkeniz büyümeyecek, hırsınız sizi kirletmeyecek, sevginiz mesafeli olacak ve egonuz azalacak. Bir sevgiyi yeterinden fazla verdiğinizde bile, kontrollü olmadığınız taktirde, samimi duygularınız ağır basmıyorsa zamanla kıyaslama yapacaksındır. Senin verdiğin kadar sevgi, emek isteyeceksindir.

Bu görsel boş bir alt niteliğe sahip; dosya adı emirgan-park-660x1024.jpeg

Her detayını sakladığınız birini düşünün. Bir detayı kaçırdığınızda sevginizden şüphe ettiğinizi…Çocuğunuz, eşiniz, dostunuz ya da beklediğiniz birinin… Onun İçin çırpınışların neden, düşündün mü? Onun seni sevmeme korkusu mu, kaybetme korkusu mu, ‘en iyi ben severim’ hırsı mı yoksa ‘en iyisi senin olmalı’ bencilliği mi? Hiç karşılığını alamayacağın bir sevgin oldu mu? Ya da olsa ne yapardın? Çocuklar için bile “kız çocuğum olsun; kız hiç bırakmaz, erkek hayırsız” diyen bir bencil toplumken, bizler sıradan insanları karşılıksız sevebilir miyiz? Gitsin. Çocuğun büyüsün gitsin. Değer verdiğin insanlar uzaklaşsın gitsin. Sevdiğin Adam- kadın seninle olmasın gitsin. Yine aynı insanlar değil mi? Senin yanında olmayınca değer verilmesi gerekenler olmuyor mu ? Başkalarını sizden daha çok sevince kötü mü yapmış oluyor? Neden kaldıramayız sevdiğimiz birinin başkasını daha çok sevebilir düşüncesini?

Toplum olarak sevgiyi, emeği karıştırıyoruz. Bastırılan duygularımızın savaşını vermek yerine, kendimize dönük olmamız gerekirken daha kötü duyguları biriktirip bastırıyoruz ve beynimizi gereksiz bir sürü hastalıkla dolduruyoruz. İsteklerimizin ucunda “acaba-ama” olduğu zamanlar korkularımıza öncelik veriyoruz. Hayalleri hep bir şeye bağlıyoruz. Acılarımıza hep bir kişi- neden arıyoruz. Hayat böyle erteleniyor.

Bu görsel boş bir alt niteliğe sahip; dosya adı dövme-768x1024.jpeg

Dediğim gibi kendimiz ne yaptığımızı biliyoruz. Hayatımıza sınır koymak isteyen de biziz. Hayalimizi,mutluluğumuzu geride bıraktıklarımız ne olacak korkusu ile değil, “ya pişman olursam” korkusu ile ertelediklerimiz bize asla cevabını veremeyecek. Bizi yok eden şeyler; kişi, madde, olaylar değil; sadece işimize gelmeyen şeylerden kaçışlarımızdır.

Tesla’nın okuduğum bir kitabında “kaybettiğimiz düğmeyi nerede düşürmüş olabileceğimizi en ince detaya kadar düşünürken asla beynimizi gerçek nedenler için bu kadar yormadık” sözü ile bitirmek istiyorum. Beynimizi hep neşeye, hayallerimize, mutluluğa yorarsak çevremizde büyüyen olumsuzluklar değil bizzat kendimize olan güvenimiz olacaktır. Korkularımıza ve bencilliğimize yenik düşüp kendine yüklenme. Bir dene…

EdA ŞişMaN
03.11.2019 EmiRgAn- İsTanBuL

Ne düşünüyorsun?

Bir yanıt yazın

İstanbul’da Blockchain Rüzgarı

Psikolojik Dayanıklılık