içinde ,

GÖRSEL SANATÇI “DENİZ BEŞER” İLE RÖPORTAJ

Sizi tanımayanlar için biraz kendinizden bahseder misiniz?

1986 yılında İstanbul’da doğdum. İlkokul ve ortaokul yıllarında mizah dergileriyle tanışmam beni çizgiye karşı meraklı kıldı. Çizgiye olan bu eğilimim 2000-2004 yılları arasında Maçka Akif Tuncel Anadolu Meslek Lisesi Plastik Sanatlar Bölümünde aldığım eğitimle görsel sanatlara doğru evrildi.

2004 yılında okumaya hak kazandığım Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Seramik ve Cam Tasarımı Bölümünden 2009 yılında mezun oldum. 2007’de ise öğrenci değişim programı kapsamında İspanya’da Sevilla Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümünde eğitim aldım. İstanbul ile Viyana’da yaşıyor ve çalışıyorum.

Resim, fanzin, video, enstalasyon ve performans  sanat pratiklerimin arasında önemli bir yer tutuyor. Bu medyumları bir arada kullanarak disiplinlerarası üretim yapan bir görsel sanatçı olmanın yanı sıra Açık Stüdyo Günleri ve FanzineIST – Zine Fest Of Istanbul gibi etkinliklerin eş koordinatörlüğünü yapıyorum. Bunun dışında Heyt be! Fanzin adında bağımsız bir sanat yayınının ve Zoomk-Ru-Tu adında bir müzik performans grubunun kurucu üyelerinden biriyim.

Görsel sanatçı olarak, yurt içi ve yurt dışında bir çok sergi, sanatçı programı ve festivalde yer aldım. Sokak sanatı ve fanzinler (fotokopi dergi), üretimimde en önemli ilhamı sağlayan alanlar. Çalışmalarımda popüler kültür, politika ve güncel hayatın detaylarına dair konuları mizahi bir formda ele alıyorum. Koordinatörlüğün ve “kendin yap” etiğinin ise sanat pratiğime katkı sağladığını düşünüyorum.

 

Ressam, illüstratör, organizatör, video sanatçısı, performans sanatçısı ve yayıncı gibi kimlikleriniz var, farklı disiplinler arasında çalışmak üretkenliğinizi nasıl etkiliyor?

Disiplinlerarası üretim yapmanın ve bu medyumları bir potada eritmenin büyük avantajları söz konusu. Bu tip bir üretim görsel bir zenginlik getirdiği kadar farklı pratikler arasında geçiş yapan bireylere nefes alabileceği ve yeni deneyler yapabileceği farklı platformlarıda beraberinde getiriyor. Resim ile videoyu hatta performansı birleştirmenin çok farklı okumalar ve perspektifler kazandırabileceği gerek biz üretenler gerekse bu üretimleri takip altına almış insanlar adına ilginç bir çeşitlilik sağladığını düşünüyorum.

Böylesine post-modern bir çağda olanaklar ve bilgiye erişim sebebiyle tüm sanatçı ve insanların kimlikleri artıyor. Örneğin artık internet ve sosyal medya, bireyi sadece bu yapının kullanıcısı yapmıyor; aynı zamanda içerik, bilgi üreten, hatta aktarılan güncel bilgiyle bizleri yurttaş gazetecisi  (elbette ki sansürler ve ülke faktörü bu konuyu etkileyebiliyor) ve gerektiğinde aktivist olarak da konumlandırabiliyor. Hal böyle olunca sanatçılarda bu kimlik çoğulluğundan beslenerek ve farklı medyumlarla sentezler yaparak yeni kodlamalar deneyebiliyorlar.

Heyt be! Fanzin’in hikayesinden biraz bahseder misiniz?

2010 yılı içerisinde ben, Sedef Karakaş ve Barış Sinsi arkadaşlarımla birlikte fotokopi dergi oluşumu olarak kurduğumuz Heyt be! Fanzin, bilgisayar kullanılmaksızın tüm mizanpajını kolaj mantığı ve punk estetiği ile çözümleyen, bu bağlamda dijitale karşı analogu savunan bağımsız ve zamansız bir sanat yayını. İllüstrasyon, röportaj, fotoğraf, hikaye, müzik kritikleri, sinema ve güncel sanat yazıları gibi içeriklerden oluşan Heyt be! Fanzin, sayıları içerisinde Gezi, yemek, rüya, sahte popülarite, uzay, müstehcen gibi farklı temaları ele aldık.

Yurtiçi ve yurtdışından sanatçıların işlerine de yer verdiğimiz Heyt be!’de bugüne dek Hakan Bıçakçı, Sattas, BaBa ZuLa, Ayça Şen, 2/5 BZ, Reptilians From Andromeda, Ha Za Vu Zu, Poster-İti ve Bernhard Cella gibi grup ve isimlerin röportajları yer aldı. Görsel sanat çalışmalarıyla; Huri Kiriş, Ergün Uzun, İrem Nalça, Şebnem Çakaloğulları, Umut Coan, Duru Ekşioğlu, Samantha Font-Sala, Yula, Elisa Munso, Esra Topal, Luc Le Manchot, Ergün Uzun, Plastik Tohum, Hilal Can, ONA B, Zeynep Beler, Rafa İndustriadocs Hans Hans Hans, Rosie Elsor, Cem Öztürk, Mehmet Akçakoca, Ali Özkul. Yazılarıyla; Murat Beşer, Güven Erkin Erkal, Ali Kaya, R.Şafak Tanrıverdi, Juliane Saupe, Kerem Güneş,Orçun Tan, Sercan Çam, Ahmet Ghandi Tanpınar, Şakircan Tekcan, Deniz Çamcı, Özgür Kayım, Mertkan, Nurefşan Tolu, Uğur Aydın, Barış Mengütay, Zeynep Yalçınkaya, Emre Altundağ ve Semra Uygun katkıda bulundu.

Bunun dışında okuyucularımızla sadece fanzin aracılığıyla buluşmuyoruz ayrıca “Evde D.İ.Y.oruz” adı altında 8 film gösterimi ve ev konseri düzenledik ve FanzineIST – Zine Fest Of Istanbul’un organizasyonunda yer aldık. Fanzin workshopları ile Türkiye’nin farklı şehirlerinde, yurtdışında bulunduk ve fanzin sergileri gerçekleştirdik. Bunun dışında Viyana, Atina, Barselona ve Riga’da  gerçekleşen fanzin festivallerinde standlarımızla yer aldık.

90’lı yıllardan sonra bu dönem yoğun bir şekilde üretilen fanzinleri içerik olarak nasıl değerlendiriyorsunuz ?

Son dönemlerde Türkiye’de edebiyat içerikli fanzinlerde yüksek bir artış gözlemliyorum. Açıkçası bu tip fanzinler beni görsel açıdan tatmin etmedikçe ilgi alanım içerisinde olmuyor. Ama her şeye rağmen görsel dili açısından özgün üretim yapan fanzinci arkadaşlarımız da yok değil. Fanzineist Festival organizasyonu içerisinde karşılaştığım Hawaii Fanzin, Kivizine, pornavida, Çizgi Fanzin, Fomo Fanzin, Sünnet Fanzin, Böcek Fanzin ve Typo-Bak gibi üretimler takip ettiğim fanzinler arasında yer alıyor.

Açık Stüdyo Günleri ve Fanzineist – Zine Fest of Istanbul gibi etkinliklerin düzenleyicileri arasında yer aldınız? Geri dönüşler, etkileşimler ne şekilde oldu?

Açık Stüdyo Günleri, kar amacı olmaksızın, sponsorsuz gerçekleşen, İstanbul’daki sanatçıların atölyelerini ziyaretçilerle buluşturan bağımsız bir oluşum.

Ev ve atölyelerin bilindik galeri mekânının dışında olması İstanbul’un sanat galerilerinde karşılaşamayacağımız türden bir samimiyeti sağlıyor. Tüm sanatçı arkadaşlarımız sanat profesyonelleriyle ve ziyaretçilerle kolaylıkla iletişime geçip bir ağ oluşturabiliyorlar. Bunun dışında komşu olmalarına rağmen birbirlerinin atölyesini bilmeyen sanatçıların bu etkinlik sayesinde birbirleriyle iletişime geçmesi ve yeni dostlukların oluşması bir diğer olumlu geri dönüşlerden biri. 3 senedir tekrarlanan bir etkinlik olarak ASG’nin diğer bağımsız sanatçılara da ilham verdiğini söyleyebiliriz. Bu doğrultuda ev ve atölyesinde sergi açan sanatçıların sayısının arttığını da gözlemlemekten mutlu oluyorum.

Sanatçılardan ve ziyaretçilerden gelen tepkiler olumlu ve destekleyiciydi. Bu süre zarfında etkinliğin koordinatörlüğünü yaptığım gibi aynı zamanda katılımcı olarak kendi atölyemi de 4 sene boyunca ziyaretçilere açtım. Bu açıdan motive eden geri dönüşlerle bizzat karşılaşma fırsatını buldum.

Fanzineist ise Türkiye’nin en kapsamlı fanzin festivali olarak 2016 ve 2017 yılında gerçekleşti.Tasarım Atölyesi Kadıköy (TAK Kadıköy), Tight Aggressive, Peyote, Neverland Hostel ve Arkaoda gibi mekanlarda 3’er günlük bir festival olarak tasarladığımız festival, 2 sene içerisinde, yurt içi ve yurt dışından 15 farklı ülkeden “kendin yap” kültürünü benimsemiş olan 170’den fazla fanzinin dahil olduğu bir bağımsız yayınlar buluşması olarak yer aldı. Festivalde, fanzin masalarının yanı sıra söyleşiler, film gösterimleri, atölyeler ve konser gibi etkinlikler de gerçekleşti.

Bu organizasyonda da gelen geri dönüşler oldukça olumluydu. Bu sene festivale ara verdiğimiz için bir çok fanzinci arkadaşımız Fanzineist’in tekrar yapılmasını ve etkinliğin bu ölçek içerisinde tek olduğunu belirten mesajlarıyla ilgilerini  gösterdiler. Ayrıca Fanzineist için her türlü desteği verebileceğini söyleyen fanzinci arkadaşlarım beni kişisel olarak çok mutlu etti.

Hem Viyana’da hem de İstanbul’da yaşayıp üreten biri olarak iki ülkenin bağımsız sanata bakışı ve ilgisi arasında farklar nelerdir?

Viyana’da yaptığınız üretimin karşılığını bulabilir ve gerekli değerin verildiğini hissedersiniz. Politik, deneysel, sansürlenmemiş ve provokatif işlerle yoğunluklu olarak karşılaşırsınız. Bağımsız sanatçının herhangi bir galerinin sabit sanatçısı olmadan var olma olasılığı vardır. Ve hatta kültür bakanlığı ve güzel sanatlar akademisi çeşitli fonlamalarla sergileri ve sanatçıları ekonomik olarak destekler.

Türkiye’de ise bu tip fonlar bulabilmek neredeyse çok güç veya imkansızdır. Sanatçılar, burada kendi ekonomik çözümlemelerini yapıp bağımsız bir sanatçı olarak var olmakta veya bir galeri sanatçısı olarak kariyerini devam eder. Bunun dışında Türkiye’de sanat üretimi yapabilmek için öncelikle oto sansür yapmanız gerekmektedir. Aksi takdirde yaptığınız bir iş sebebiyle alıkonulmaz anlık bir mesele olarak karşınıza çıkar.

Ama her şeye rağmen Türkiye’deki yoğunluk, absürtlük ve kargaşaların bana Viyana’dan daha fazla ilham verdiği aşikar. Sanırım Viyana’daki iyi organize edilmiş ve hiçbir açık vermeyen şehir hayatı, benim bir noktada İstanbul gibi kaotik bir şehirden beslenmemi sağlıyor.

Şu an devam eden ya da planlandığınız projelerinizden bahseder misiniz?

Öncelikle Heyt be! Fanzin’in 10.sayısını baskıdan çıkartıp bir lansman yapmayı planlıyorum. Nisan ve Mayıs ayı içerisinde Heyt be! ile katılacağımız fanzin etkinlikleri ve Istanbul Photo Book Festival var. 2 Haziran’da Viyana’da ”Das Gesetz des Gemeinwohls – Demokratie zwischen Utopie und Unbehagen” isimli bir karma sergiye, 21 Haziran’da Roma’da  gerçekleşecek fanzin festivali Crack Fest’e Heyt be! Fanzin’le katılacağım. Ekim 2018 içerisinde Açık Stüdyo Günlerini koordine edip atölyemin kapılarını ziyaretçilere açıyor olacağım. Bunun dışında Ekim sonunda Kanada’da gerçekleşecek Vancouver Art Book Fair’a konuşmacı ve katılımcı olarak davet edildim. Ve ayrıca kişisel üretimlerime devam edip gelecek sene içerisinde bir kişisel sergi kurgulamayı düşünüyorum.

Sizi etkileyen, ilham veren kişi ya da kitaplardan bir kaç tane sayabilir misiniz?

Thomas Hirschhorn, Mark Perry, Shepard Fairey, Ken Butler, Blixa Bargeld, Murat Ertel, Ben Frost ilham aldığım sanatçılardan bazıları.

Sadece bir kitaptan bahsedebilmek çok zor olur. Aklıma ilk gelenler arasında Ferhan Şensoy’un mizahi edebiyatıyla yarattığı kitapları, Beat kuşağı yazarlarından Jack Keouac’ın “Yolda”sı, Howard S. Becker’in sanatın farklı disiplinlerinin işleyişini ele aldığı “Sanat Dünyaları” isimli eseri ve şu an başucu kitabı olarak elimden düşmeyen  Teal Triggs’in derlediği ”Fanzines – The Diy Revolution”  kitabını sayabilirim.

Ne düşünüyorsun?

Bir yanıt yazın

Doris Hofer(Squatgirl) ile Yaşama Dair Sohbet

Viralif CEO ve ScorpApp Inc. Genel Koordinatörü Batu Uğrasız ile Röportaj