Bunun cevabını yıllarca ararız? Ne istediğimizi bildiğimizi sanırız fakat arzularımıza ulaştığımız taktirde, istediğimiz şeyin o olmadığını düşünürüz. Aslında ne istediğimiz tam olarak bellidir. Sadece doymayı bilmiyoruz. Boşuna bizlere tüketici toplum denilmiyor. Yaşadığımız toplum, doyumsuzluğu içimize o kadar ince işledi ki, sadece kendimizle uğraşıp, her şeye, herkese karşı duyarsızlaştık. Şimdi ise kendi bunalımımızda ömrümüz tükeniyor. Başkalarının dertlerini kafaya takmıyoruz, başka acıları hafifletme uğraşında bulunmuyoruz ve sadece isteklerimize odaklanıyoruz. Onu da doğru sonuçlandıramıyoruz. Zaten isteklerimize ulaşsak da mutlu olamadığımızı görüyoruz.
Ne istediğimizi ararken sadece kendimize dönük oluruz. Bunu düşünürken bile birçok şeyden şikayet ederiz. “Berbat bir işim var, hayatım hiç yolunda gitmiyor, yıllardır çalışıyorum bir şeye sahip olamadım, bütün kötü şeyler beni buluyor” vs… Bu şikayetleri bırakmakla başlamayı düşündünüz mü? Ne istiyorsun? İşin berbat ise neden düzeltmek için uğraşmıyorsun? Daha iyi bir iş mi istiyorsun? Bunun için kendine öfke ya da kıskançlık yüklemek yerine; bilgi ve sonra da onu kullanacak yeri yaratmak için emek yükle. Hayatın yolunda gitmiyorsa, neden doğru yola girmek için direksiyonu çevirmiyorsun? Ne olduğu ile değil nasıl düzeltebileceğinle ilgilenmen gerekiyor. Şikayetlerimizi bitirmenin tek yolu, gideceğimiz yeri net olarak bilmenizden geçiyor. Yolu tarif eden ya da gösteren mutlaka öncülerin olacaktır. İyi dinlemek ve biçimlendirmek senin arzuna bağlıdır.
Sevgi ile isteklerine şekil ver. Sevgi, ruhumuzu umutla besler. Gideceğin yere güvenle götürür. Sevgi bilince varamadığımız zaman sevgi de anlamsızlaşır. Sana sınır koyar. Sevgiyi isterken sevmeyi öğrenmeliyiz. Sevgiye güvenmekle başlamalıyız. Yaşadığımız toplum “sevgi” kavramını da çıkarlaştırıp, bencilleştirdiği için çoğu kez önümüze çıkan fırsatlar önyargılarımızla hayallerimize ulaşmayı engeller. Bu nedenle sevgiyi de maddeleştiririz. Ev severiz, araba severiz, telefonu, kulaklığı vs…Sonra ise bunları yenilemek amacımız haline gelir. Bu durum kendini tekrarlar durur. Her şey paylaşılsın istenilir ama paylaşmayı benimsemeyiz.Böylelikle çıkarsız sevgi de burada “yaş odun” yerine geçer. Kısaca sevgi, kavgamız; paylaşmak ise sadece umudumuz olur. Böylelikle kendi Tanrı’mızı kendimiz yaratırız. Hayatını kendin mahvedersin ya da sen mükemmelleştirirsin. Sen cennetini yaratır ya da kendini cehenneme atarsın.
İsteklerimiz olana kadar tabi ki istemeye devam edeceğiz. Fakat hiçbir şey başkalarını ezip geçerek, bir emek harcamadan, sevgisiz, sabırsız, önyargılı olmayacaktır. Yoksa talepler başka bir hal alacak ve zorlaşacaktır. Zaten düzen de bunun üzerine kurulu. Sistem bu çarktan çıktığı zaman “kaos” dedikleri bir sorgulama durumu başlar. İşte bütün sorularının, kızgınlıklarının, kayıplarının ve arzularının yolunu bulduğu yer burasıdır. Tam da bu yüzden şu an ki sakinlikten çıkıp, kaosa girin.
Eda SiSMaN IzmiR 12.08.2019