İçimde birçok parça-lar var
Hangisini nereye koyacağımı bilemediğim.
Hani akşamından yarın ne giyeceğini hazırlarsın da ( ki asla hazırlayamadım ), sabahında bambaşka bir sen-e uyanırsın. O artık kırmızı çiçekli bir etek giymek istiyordur; gecenin laciverti takım elbisenin aksine..
işte o içimden çıkıvermek isteyen kırmızı çiçekli etek benim çizgilerim..
Beliriveren bir ilham ile ( belki bir desen, belki bir doğa objesi ve belki bir yaşanmışlık sayesinde ) aktardığım an dahil, nereye gideceğini kestiremediğim cümbüş adeta.
Kestiremeyişime seviniyorum çoğu zaman. Çünkü ne zaman düşünmeye başlasam kendimi başarı / başarısızlık, olmuş / olmamış kaygısıyla resme komple arkamı dönmüş buluyorum. Dışavurum zihnin etkisiyle harbiden vuruluyor ve yaşamıyor o vakitten sonra.
O anda bırakıyorum. Bırakmak sadece kendini bırakmaktan öte, sanat eserini de orada o saniye bırakıvermeyi kapsıyor. Ki yeniden yaratımın gücünü iliklerinde hissettiğinde kaldığın yerden, hatta en baştan iç sesini duyumsayabil. Büyük yanılsamayı arkada bırakma vakti: Konuşan zihin, iç ses değil. İç sesin ağzına kürekle vuran bir yargılayıcı benlik değil çünkü…
İşte o yeniden yaratımın tünelini girdiğim anda yollar karşılıyor beni. Öğrendiğini unutma yolları. Çiçekli böcekli anda kalma yolları. Ağlamaklı, gülmekli yaşam yolları. Yaşama nefesini duyabildiğim kadar.
Hislerin aynılığından yararlanarak anlatmaya çalışacağım :
Sabahında ne yediğini hatırlamamanın iki yolu var: birincisi umursamamak. Yaşarken ölmek. İkincisi ise gün içinde çokca hikaye biriktirmek ve sabahın gıdasının artık arkalarda kalması. İkincisi benim çizgilerim. Damarlardan akın kanın devamı gibi parmak uçlarından sızan bir hareket bir tempo. Bir resmediş ve öncesinde içeriye dönük bir dinleti. Bir ezgi.
VE o anı yakalamak kadar, içinde kalmak da önemli.
Zihinde ansızın beliriveren bir imgenin telaşla ve büyük bir sabırla aktarımı; doğaya, varoluşa en çok da kendine bir ödül gibidir. Bu aktarım duyular aracılığıyla gerçekleşir. Da Vinci’nin de bahsettiği gibi gözler sayesinde ötekine ulaşır. Bir edebiyat eseri gibi başka dillere çevrilmesine gerek kalmaz böylece. Gözler o ortak dili hem görmüş, hem duymuştur. Artık…
Birdenbire bir hatırlayış düşer önüme:
Öyle uyanık ol ki, yaşamında olan biten her şeyin farkında ol. Etraftaki çocukların çığlığından bunalıp döndüğün için, ve kendi sesinin gürültüsünden boğulup döndüğün dışın.
Aynılık
Ayrılık
Bütünlük
Yokluk