Tetris her ne kadar nostaljik bir oyun ismi olsa da, ona eski değil romantik gözle bakılır. Oyun ilerledikçe hızla yukarıdan düşen anlamsız parçaları, boşluksuz bir bütün yapma umudumuzu, uzun çubuğun vaktinde gelmesine bağlardık. Bütünler yok oldukça; seviye geçilir, oyunun akışı hızlanırdı. Sadece önüne bak ve hıza uyum sağla!.. Bu oyunu bir Rus mühendis bulmuş olmasaydı kesinlikle Amerika’nın stratejik bir yıkım oyunudur derdim.
Hız ve parçalardan oluşan sosyal medya, hayatımızdaki boşluğu doldururken, içimize yığdığımız onca şeyi de silip yok ediyor.
Kolaylığı ve iletişim hızı bir yana dursun; sosyal medya, fotoğraflar üzerinden kültürü nasıl etkiledi? Yemeğimizi yer, giymediğimizi giyer olduk.
Bir kuş, bir manzara ya da bir kitap fotoğrafından önce, “Ben nasıl çıkmışım?” Dijital makinelerden önce de fotoğraf çekilmek sanat olmasının yanı sıra günlük hayatın akışı dışında özen isteyen mühim bir durumdu. En azından benim yetiştiğim zaman ve çevre için durum böyleydi. Bayram ve özel günlerde makineye poz alınır, heybeye harcanamazdı. Güzel elbiseler içinde, saçımız taralı ve mümkün mertebe çiçekli bir vazo yanında üçe kadar sayıp, göz kırpmadan durmaktı fotoğrafa poz vermek. Gittiğimiz misafirliklerde farklı farklı, değişik desen ve malzemeden fotoğraf albümleri olurdu. Fotoğraf kadar çerçevesi ve nasıl sunulup saklandığı da önemiydi. Biz kültür olarak fotoğraf paylaşmaya sıcaktık. Sevdiklerimizin vesikalık fotoğraflarını cüzdanımızda biriktirir bakardık. Kimin kime ne öncelik verdiği cüzdanın arkasına dizdiği vesikalık sırasından anlaşılırdı. Hiç uzak değildik fotoğraf paylaşmaya. Bu fotoğraflar yaşamımıza dahil olmuş, elimizin değdiği tanıdık insanlara ait olurdu. Bazı ünlü kimselerin kusursuz kartpostal ya da afişlerine hayranlıkla bakılırdı. Arkadaşımızın albümüne bakarken yanında tanımadığımız birini görünce mutlaka kim olduğu sorulurdu. Hatta fotoğrafın sahibi biz sormadan önce mutlaka kimlik açıklaması yapardı. Günümüzde sıkça kullandığımız sosyal medya, hepimizin özen gösterdiği fotoğraf sanatını gencinden yaşlısına en kolay yoldan öğretti. Bir işte kolaylık varsa kıymet düşer ve boşluk bırakır.
Eski fotoğraf makinelerin karmaşıklığı ve taşınma zahmeti, önce dijital makinelere sonra da yerini cep telefonlarına bıraktı. Sosyal medya, daha fazla insana ulaşmak için en zaaf yerimizden vurdu; fotoğraflardan. Üstelik bayramlık elbiseye, saç taramaya ya da elimize çiçekli vazo almaya da gerek duymayacak şekilde ‘filtre’ uygulanmaları geliştirdi. Yataktan yeni kalmış halinizle tek tuşa basarak kendinizi makyajlı, ayrıca arka plan efektleriyle Paris sokaklarında kahve içiyormuş edasında poz vermeniz de mümkün. Istediğiniz fotoğrafta kaşınızın gözünüzün şeklini değiştirebiliyorsunuz. Herkesi hayalindeki kendisi yapmayı başaran sosyal medya ile ünlü olamadığı hâlde hayatımıza giren, hiç tanımadığımız kimselerin fotoğraflarına bakarken ne hissediyoruz? “ Ne kadar güzel?” ya da “Ne kadar çirkin ?” Gözlerimiz güzellik ve özen mi arıyor? Yoksa hemen bir kusur mu?
Sosyal medyanın güzellik konusunda sürekli tartışmalara yol açtığı aşikar. Objektife güzel ve özenli görünmek mayamızda varken Sosyal medyayla hayatını uzaktan izlediğimiz mükemmel insanların sayısı kanatlanarak çoğalması da gayret olağan. Çoğunluğun içinde ‘en güzel’ olabilme, aldığımız sanal beğenilerle ölçülür hâlde. Aynayla konuşan pamuk prensesesin üvey annesi gibi, sosyal medyada gördüğü her şeyle kendini kıyaslama yapanlar kraliçeler gibi yaşamak varken cadı olmayı tercih etmişlerdir. Daha çok beğeni için daha çok insan!.. Bu çoğunluk ailemizden, sosyal ortamlarımızdan ve iş arkadaşlarımızdan öteye giderek tanımadığımız kimselere kadar ulaşmış durumda. Karşımıza aldığımız milyonlarca çoğunluğa karşı bir başına kalışımız da bir dramdır. Az kişilik bir sosyal medya grubu, bir Ege kasabasında emekli maaşınızla önceden taksiti bitmiş bahçeli bir evde hobilerinizle uğraşırken yaşamaya benzer. Her an aksiyon olmaz, belli aralıklarda ve samimi paylaşımlarla yüz yüzesinizdir. Ama siz cazibeli çoğunluğu seçtiyseniz; artık her adım, bu kim olduğu bilinmeyen çoğunluk dikkate alınarak atılmalıdır. Ne tepki alacağınızı çok kestirilemediği gibi daha yüzeysel ve örtük paylaşımlar genellemeyle yapılır. Spor ayakkabılı ve atletik fotoğraflarınız beğeniliyorsa bu yönde paylaşım yaparsınız. Fotoğraflarınız ahenkli ve tutarlı olmalıdır. Gözünüz, bir gün yeşil bir gün mavi değil!..
Sizin de nasıl beğendiğiniz değil nasıl beğenildiğiniz önemlidir bu ortamda. Üstelik, bireysel olarak beğenilmenin hazzı bir yana dursun ticarî getirisi de vazgeçilmez muazzamlıkta. Tabii ki pamuk prensesin cadı annesi olmayı seçmek kolay bir iş değildir. Hayatınız pahasına çaba gerektirir. Beğeni sayısı da konuşan ayna gibi karşınızdadır. Yirmi dört saatlik zaman diliminde, bir tuşa basma süresini kıyaslarsak yaşadığımız hayatın yalnızca bir saniyesi eder bir fotoğraf karesi.
Gün içinde farklı durum ve olaylarla gelen biçimsiz parçaları, oyunu sürdürmek (yenilmemek) ya da seviye atlamak için birbirine uyumlu gelecek şekilde denk getirmeye çalışıyoruz. Olamadığımız her şey bir uzun çubuk boşluğu oluyor. Keçilerini otlatan bir çoban yeşilliğin en bol olduğu yerde ardında dağ manzarasıyla bir poz paylaşıyor; buna özenen insanın içinde tamamlanması gereken bir boşluk bırakıyor. Tabanı ilk kez sokağa değen hakiki deri ithal ayakkabıları, marka gözlüklerinin ve estetik harikası görüntüsüyle elinde bir fincan kahve fotoğrafı paylaşan kişiye özeniyoruz; bir boşluk daha… Yabancı bir konferans salonunda büyük bir kalabalığa yüksek kürsüsünden sunum yapan kişinin paylaştığı fotoğrafa da özeniyoruz ve bir boşluk daha… Sosyal medyayla özenip, sırası gelip özenilen nesne veya duruma ulaşıldığında ise, ‘tetrisin uzun çubuğu’ diyoruz. Şimdi bütün yığınlarımızdan kurtulmak ve seviyeyi tamamlamak için bir sosyal paylaşımda biz yapıyoruz. Uzun uzun bakılan değil, kısa bakılan çabuk beğenilen fotoğrafımız eksik olarak!..
Pamuk prenses masalını bugüne uyarlarsak; kraliçe Pamuğu öldürmez, beğeni satın alırdı. Böylece Pamuk prenses mütevazı hayatını gözlerden uzak yaşarken, kraliçe de aldığı beğeni ve yorumlarla ve de alkışlarla sonsuza kadar mutlu yaşardı.