Kaos.
Yanlışlığa açılan her kapıda bir sembol, umut için ışık, sevgi için çiçekler ve karanlık için ay. İkimizin olduğu bir sahilde sonsuzluğa erişen yıldızlar, ya da herkesin olduğu bir sahilde kalabalıkta kalan biz.
Senden kalanları düşünüyorum. Geride bıraktığın fotoğraflar. Paylaşılan şarkılar. Şiir dizeleri ve kısaca yalnızlık kalıntıları. Zihnimde anıları yaşamazsam eğer, geçmişi bir şekilde unutabilirim, gidilen yerler unutulmaz ve belki değiştirilemez ama ben gitmemeyi tercih edersem seni orada bulmayı da unuturum. Düşündükçe kaotik bir atmosfere dönüşüyor bu. Sensizliğin getirdiği bir can sıkıntısı yerini yaşadığım çöplükteki silinmeyen anlara yönlendiriyor. İstemsizce sorguluyorum nasıl bir sistemin kölesiyiz biz? Benim rüyalarım senin gerçekliğin, ya da kurduğum her düzen senin yanılsaman.
Bir akşam yağmura tutuldum, şemsiyelere dolaşanlar etrafımda, şehrin ışıkları bedenime karışmış ve zihnim benimle oyun oynuyor. İnsanlar başka bir dilde bana mutluluğu anlatıyor. Sokaklar karanlık ama duyguların verdiği bir bunaltı her yere uyku düzenini aşılıyor. Yarın doğacak güneşin su birikintisine bıraktığı sıcaklığı düşünüyorum. Kedilerin üstüne basmadan atlamalarını, çocukların üstünde oynamak için can atışlarını. Tezatlıklar düzeni bu iyice anlıyorum. Tesadüflere inanır mısın? Bir soruyu yanıtlamadan diğerine geçmek zor ama tesadüfleri biz yaratıyorsak ne demeli?
Bu yazımda seninle konuşuyorum. Konuşamadıklarımı anlatıyorum sana. Bilinmeyen bir kadının mektubu[1]ndan mı esinlendim? Kim bilir belki de ben yeni bir mektup yazıyorumdur. Kim bilir belki de bugün sadece bunu yapmak istemişimdir.
Kadın. Tek bir kelime. Hiçbir şey söylemesen bile içinden kelimelerce anlam üretirsin. Kadın ne demek ne hisseder ya da kadın ne ister? Maskülen bir gücün altında koruma altına alınarak aidiyet hissinde sürüklenmeli midir kadın? Akşam eve gelen adama yemek mi yapmalıdır? Medyanın alt üst ettiği temsiliyeti mi yaşamalıdır? Devasa bir boşluk. Süslü kelimelere gerek duymaksızın yazılan bir anı. İçimde büyüttüğüm her geceden bir sen çıkıyor, devamında pişmanlıklar. Ah nasıl değerlidir o kelimeler sana senin için söylenen. Halbuki her biri bir yanılsama. Ötekileştiren bir gerçekliğe uyanır her kız bebek. Geleceğine bir yön verilmelidir, geçmişi unutturacak bir adama inanmalıdır ki prenses masalları gerçek olsun. Rengi, dili ve bedeni yoktur kadın olmanın. Kadın olarak yaşamak vardır.
Ben kendi yolumdayım bundan sonra. Sanki yokmuşsun gibi. Hiçbir an yok aklımda kim bilir yarın şehrin sokakları da seni hatırlamaz, hatırlatmaz.
Kadın. Tek bir kelime, sade bir gerçeklik.
Unutmamalı ki yaş, cinsiyet, köken gibi farklılıklardan ya da diğer ötekileştirilen yalanlardan ibaret değiliz. Hayat kaybolmaktan yana sonsuz bir oyunsa biz kendi gerçekliğimize inanmalıyız. Herhangi bir kitaptan ya da dogmadan öğrenilenlere göre yaşamaktansa kendi kitabımızın varlığını öğrenmeliyiz.
Yaşamak için geç kalmazsın, geç kaldığın düşüncelerde boğulursun. Kendine verdiğin her öncelik senin tek doğal gerçeğin. Ne için bekliyorsun?
[1]Stefan Zweig – Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu